13 Ekim 2011 Perşembe

16 Ekim Dünya Gıda Günü



     Üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün ( FAO ) 1979 yılında yapılan 20. konferansında 147 ülkenin ortak kararıyla dünyada gıda sorunlarının boyutları ve önemi hakkında kamuoyunu aydınlatmak, herkesi yanlış beslenme ve açlığa karşı mücadeleye çağırmak amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının koordinatörlüğünde 16 ekim Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır. 1981 den beri her yıl farklı bir temaya vurgu yapılmaktadır. Bu yılki dünya gıda gününün konusu " Küresel gıda fiyatları-krizden istikrara" dır.
      2005 ile 2008 yılları arasında dünya temel gıda fiyatları son 30 yıllık süre zarfındaki en yüksek seviyesine tırmandı. Bu sürecin son 18 ayında mısır fiyatları %74 artış kaydederken pirinç fiyatı ise %166 oranında arttı ve 20 den fazla ülkede açlık isyanları oluştu. 2008 yılından günümüze kadar olan süreçte ise gıda fiyatları dalgalı bir seyir izledi. Fiyatlardaki bu dalgalanma özellikle kalkınmakta olan ve gelişmekte olan ülkelerdeki gıda erişimine ve güvenliğine çok büyük ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu hususta en büyük zararı fakir ve korunmasız durumda olanlar görmektedir. Dünya bankasının verilerine göre 2010-2011 yılları arasında gıda fiyatlarındaki artışlar nedeniyle neredeyse 70 milyona yakın kişi yokluğa, fakirliğe, açlığa mahkum olmuştur.
"Küresel gıda fiyatları-krizden istikrara" teması bu olumsuz trende ve en savunmasız en zayıflar üzerindeki etkilerinin azaltılması için neler yapılabileceğine dikkat çekmek için Dünya Gıda Gününün bu yılki teması olarak seçilmiştir.
Gıda ürünleri ithal eden ülkelerde ani fiyat artışları vatandaşları için gıda ithalini daha da pahalı bir hale getirmek suretiyle fakir ülkeleri vurabilir. 2010 yılında dünyanın Düşük Gelirli Gıda Açığı Olan Ülkelerinin (LIFDCs) gıda ithalatı için harcamaları bir önceki yıla göre %20 artışla rekor kırmış ve 164 milyar ABD dolarına ulaşmıştır.
Diğer taraftan bireyler seviyesinde günde 1.25 ABD dolarından daha az kazanan kişiler gıda fiyatları yükseldiği zaman bir öğün yemeği atlamak zorunda kalabilmektedirler.
1980 yılından günümüze kadar geçen 30 yılda OECD ülkelerinin tarıma tahsis ettikleri resmi kalkınma yardımları %43 düşmüştür. Tarıma zengin ve fakir ülkelerde benzer şekilde yetersiz fon ayrılmaya devam etmesi belki de bugün karşı karşıya olduğumuz problemlerin yegane temelidir.
Gıda fiyatlarındaki bu dalgalanmaya katkı yapan diğer faktör de yakın zamanlarda kurumsal yatırımcıların çok büyük miktarda paralarla gıda ürünleri vadeli işlem piyasalarına girmiş olmalarıdır. Spekülasyon neticesinde gıda fiyatlarının kısmen yükselmiş olduğu tartışılmaktadır.
        Nüfus artışı, her yıl beslenecek yaklaşık 80 milyon yeni kişi bir diğer önemli husustur. Nüfus baskısı küresel ısınmanın ve iklim değişikliklerinin yarattığı dengesiz, istikrarsız ve genellikle aşırı meteorolojik olaylarla daha da şiddetlenmektedir. Nitekim Somali, Etiyopya ve Kenya olmak üzere Doğu Afrikada yaklaşık 12 milyon insanın açlığa bağlı toplu ölüm tehlikesine sürüklenmesine neden olan kuraklık, geçen yıl ve bu yıl üst üste yağmur yağmaması nedeniyle krize dönüşmüştür. Toplam yüzölçümü Türkiyeye yakın olan Somalide yaşayan nüfus, 9,5 milyon civarı olup yarısı açlıkla boğuşmaktadır. Açlığa karşı verilen mücadelede en savunmasız olan onbinlerce çocuk ölmüş, insanlar yerlerini terketmek zorunda kalmışlardır. Somalide kuraklığın en yoğun olduğu güney kesimlerinde yaşayan ve hayvancılıkla geçinen göçer kabileler, sürülerini ve geçim kaynaklarını kaybetmekte, tarımsal üretim de hızla düşmektedir. 1990dan bu yana devam eden siyasi belirsizlik, yaşanan savaş ve dış müdahalelerin artırdığı kaos ortamı, kıtlığın ve insani trajedinin derinleşmesine neden olmaktadır.
       2009 yılında, artan gıda fiyatları, akaryakıt fiyatları ve mali krizin kısmi etkisiyle dünyada bir milyar insan seviyesine ulaşılmıştır. Şu anda gıda temininde zorluk yaşamayan ülkemizde artan nüfusun ihtiyaçları karşısında üretim miktarlarını artırmak, elimizdeki kaynakları verimli kullanmak ve israftan kaçınmak zorundayız. Ayrıca adil bir paylaşımla herkesin yeterince gıdaya erişimini sağlamak mecburiyetindeyiz.
         Yeterli beslenmenin yanısıra vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri dengeli bir şekilde almalıyız. Hastalık gibi nedenlerle obez olan insanları bir kenara bırakacak olursak aşırı beslenme ve zayıflamak için harcanan bedel insanların doyurulmasına fazlasıyla yetecektir. Özellikle çocukların fast food, kızartma, cips, gazlı içecek gibi gıdalardan uzak durması bunların yerine et, süt, ayran, meyve ve sebze gibi gıdaları tüketmeleri ve düzgün beslenme alışkanlıkları sağlanmalıdır. Özellikle sabah kahvaltılarının yeterli düzeyde yaptırılması büyük önem arz etmektedir. Okul sütü projesi de hayata geçirilerek dengeli beslenmeye katkıda bulunulabilir.
Yeterli ve dengeli gıda temininden başka diğer önemli husus ise güvenilir gıda yani besin değerini kaybetmemiş, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik açıdan temiz olan bozulmamış gıda maddesi tüketmektir. Bunun için tüketiciler aldıkları ürünün Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından izinli, son tüketim tarihinin geçmemiş, ambalajlı ve etiketli, muhafaza ve satış koşullarının uygun olmasına yani dondurulmuş gıdalarda soğuk zincirin kırılmamış olmasına, özellikle çabuk bozulan et, tavuk, balık, yoğurt, peynir gibi hayvansal ürünlerin soğuk muhafazada olmasına dikkat etmelidir.
Pahalı veya ucuz olanı değil, ihtiyacımız olanı tüketmeliyiz.