26 Aralık 2010 Pazar
Tekirdağ Esnafından Gıda Yasasına Büyük İlgi....
24 Ocak 2010 Cuma günü Ticaret ve Sanayi Odasının toplantı salonunda Tekirdağ Esnaf ve Sanatkarlar odasının organizayonunda ; 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununu hakkında katılımcılara bilgi verildi. Oda Başkanları Sami KAYIN ve Mustafa YURDANUR' un konuşmalarının ardından Tarım İl Müdürlüğünün sunumu yapıldı. soru ve değerlendirme bölününden sonra katılımcılar öğle yemeğine alındı....
19 Aralık 2010 Pazar
Oğullarımın Dişi çıktı
Hayat devam ediyor, zaman üzerine düşeni yapıyor, büyütüyor, aşındırıyor; Enes'in süt dişleri düşerken, Yusuf Efe'nin süt dişleri çıkıyor bu arada benim dişlerimse çürüyor. Kısacası dostlar Cevdet Bey ve Oğullarının mevut dişleri kar beyazı......
İlçelerimiz
Gıda mevzuatının değerlendirme toplantısını müteakip Tarım İlçe Müdürlüğünde görev yapan Kontrolör arkadaşlarla yemekte sohbetimize devam ettik.
İlçe Müdürlerimiz ve Kontrol Şube Müdürümüz; 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun Tekirdağ'ımız, bölgemiz, ülkemiz ve ihracat yaptığımız ülkelerdeki insanların sağlığı ve yaşam kalitesine katkı yapmasını temenni ettiler...
12 Aralık 2010 Pazar
Gıda Yasası Eğitim Semineri
Tekirdağ Tarım İl Müdürlüğü tarafından kamu kurum ve kuruluşlarıyla özel sektöre ayrı ayrı olmak üzere, 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu hakkında bilgi verildi. özellikle yürürlükten kaldırılan eski gıda ve yem kanunu ile arasındaki farklara dikkat çekildi. buna göre;
1. izin ve tescil işlemleri kayıt ve onay olarak AB mevzuatına uyumlaştırıldı.
2. idari yaptırımlar ağırlaştırıldı.
3. idari yaptırımlarda yetki Tarım İl Müdürüne verildi.
4. Gıda denetçisi tanımı yerine gıda kontrol görevlisi kavramı getirildi.
5. Tarım ve Köyişleri Bakanlığına asli ve sürekli görevleri haricinde kalalan işlerde yetki devri yapma imkanı verdi.
6. Gıda denetimiyle ilgili yetkileri, çeşitli sebeplerle dağılan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bu yasayla tüm yetkileri yeniden uhdesinde topladı.
1 Aralık 2010 Çarşamba
YAVRULARIM
25 Kasım 2010 Perşembe
Enes Bey
24 Kasım 2010 Çarşamba
SÖZSÜZ İLETİŞİM VE BEDEN DİLİ
onlara eşlik eden hareketlere göstermezler.
Boris Vian17
“Açıkça, ölçümleyemediğinizi yönetemezsiniz;
tanımlayamadığınızı da ölçümleyemezsiniz”
Sözsüz İletişim
İletişim esnasında karşı taraftan gelen tüm sinyallerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi, etkili iletişimin temel şartı olma özelliğinin yanında, tarafların birbirlerini daha iyi anlamasına, isabetli yaklaşımların sunulmasına, sağlıklı ve kalıcı ilişkilerin kurulmasına katkıda bulunma yönüyle de vazgeçilmez bir özellik taşımaktadır. Bu süreç, sözlü iletişim bilgisi ve yeteneği kadar, sözsüz faktörlerin de kavranmasını gerektirir.
Sözsüz iletişimin özellikleri, gönderilen mesajın taşıdığı anlamı güçlendirmekle birlikte, genellikle farkında olmaksızın geri planda kalan ayrıntıları da ortaya çıkarmaktadır. İnsan, hareket, duruş ve tavırları ile iletişim kurduğunun farkında olmasa da, bu tür işaretler iletişimde sürekli kullanılır. Bazen sözlerle ifade edil(e)meyen duygu ve düşüncelere ait izler, sözsüz iletişim aracılığıyla ortama yansımaktadır.
İletişimin en temel türlerinden birisi olan sözlü iletişimde, “ne söylendiği”, sözsüz iletişimde ise “nasıl söylendiği” önem taşımaktadır. Araştırmalar da, insanların birbirlerine ne söylediklerinden çok, nasıl söylediklerine dikkat ettiklerini göstermektedir.19
Doğumdan itibaren sözsüz iletişim aile içerisinde ebeveyn ile çocukların arasındaki iletişimde önemli bir rol oynar. Özellikle doğum sonrasındaki süreç bebekler açısından kritik özellik taşımaktadır. Sözsüz iletişim ile bebek hangi davranışların yapılıp yapılmayacağını öğrenir. Ardından sözel iletişim becerilerini geliştirir.20
Başarılı avukat, öğretmen ve işadamlarının en önemli ortak özelliklerinden birisi de, sözsüz iletişim konusunda sahip oldukları birikim ve yetenektir. Dikkatli bir avukat anlatımlarının sonucunda, mahkeme salonunda oluşan ortam ve tarafların beden dilinden kaynaklanan sinyaller vasıtasıyla yaklaşımını belirlemektedir. Bu konuda bilinen ilginç bir hikaye anlatılmaktadır.
Ülkenin birinde çok zengin bir iş adamının karısı kaybolmuştur. İşadamının karısını öldürdüğü düşünülmektedir ve karısını öldürmekten yargılanmak-tadır. Zengin işadamı kendisini savunmak üzere ülkenin en ünlü avukatını tutar. Duruşmalar devam eder ve karar son duruşmaya kalır. Son duruşma için avukat ilginç bir çıkış yapar ve duruşmaya bir tanık getireceğini bildirir. Duruşma günü herkesin huzurunda mahkeme heyetine ve jüriye, biraz sonra kapı açıldığında içeriye tanık olarak sanığın öldüğü söylenen eşinin gireceğini belirtir ve kapının açılmasını ister. Salonda herkes biranda kapıya bakar ancak içeriye kimse girmez.
Avukat salona dönerek; “Herkesin içinde çok küçük de olsa eşinin yaşadığına dair varolan umut nedeniyle herkes kapıya dönüp baktığından, sanığın masum olduğunu belirterek sözlerimi bitiriyor ve kararı taktirlerinize bırakıyorum.” diyerek sözlerini tamamlar.
Karar için toplanılmasının ardından mahkeme başkanı kararını açıklar ve sanık karısını öldürmekten mahkum olur. Bunun üzerine avukat mahkeme başkanı bayan yargıca dönerek sorar; “Siz de dahil herkes kapıya baktığına göre neden bu ayrıntıyı dikkate almadınız?
Yargıç cevap verir; “Doğru herkes baktı, fakat sanık hariç.”
Davranışlar, örnek olayda canlandırılan hayaller kadar dramatize olmasa da, farkında olmadan çoğu zaman önemli mesajlar taşır. Temel olarak, sözsüz iletişim ister bilinçli bir biçimde olsun, ister farkında olmadan yapılsın süreklilik gösterir. Bir işlemin takibi esnasında karşıdaki kişiye gösterilen tebessüm ortamın havasını bir anda değiştirmeye yetmektedir. Ya da hiç farkında olmadan gazetede okunan kötü bir haber, kaşların çatılmasına yetmektedir.
Bir çalışan ya da görevli açısından da, sözsüz iletişim sinyallerini anlama ve değerlendirme, hiç şüphesiz büyük önem taşımaktadır. Çalışanlar bulundukları ortamlarda kendi davranışları ile çevresindekiler üzerinde bir etki oluşturmaktadır. Dikkatli, duyarlı ya da ilgisiz bir davranış biçimi uzaktan anlaşılabilir ipuçları taşımaktadır. Olumlu bir davranış sergilenmesi müşteri memnuniyeti olarak geri dönebileceği gibi, tam tersi davranış biçimi olumsuzlukların yaşanmasına neden olabilir.
Bu konuda yapılan araştırmalar21, kişinin duruşunun bir gücü temsil ettiğini de ortaya koymaktadır. Bu durum, çalışma ortamında sergilenen davranışların sıradan bir günlük faaliyetin tekrarı olarak değil, bulundukları ortam içerisinde insanlar üzerinde etkili bir unsur olarak kabulünü gerektirmektedir.
Bir insana yöneltilebilecek en anlamlı iltifat, kişinin tüm dikkatini karşısındakine vermesidir.22 Beden dili bu konuda en etkili destekleyicidir. Tüm iletişimde en önemli mesaj insanın kendisi olduğuna göre, kişinin bakışı, duruşu ve davranışları varoluşunun bir yansıması olarak karşısındakinin üzerinde etki yaratacaktır.
Örneğin, trafik suçu işleyen bir vatandaşın, ceza almamak için görevli tarafından söylenenleri destekler anlamda başını sallayarak, gülümsemesi, görevlinin doğru beden dili sinyalleri ile desteklenmelidir. Doğru beden dili mesajı, iletişimin etkisini de pekiştirecek, problemin çözümünü de kolaylaştıracaktır. Konuya hakimiyet, otoriteyi temsil, beden dili ile başlar ve sözlü ifadeye oranla diğerleri tarafından daha fazla dikkate alınır.
Sözsüz iletişim, sözlü iletişim sürecini zenginleştirme ve berraklaştırma işlevine sahiptir. İçten ve dışardan kaynaklanan etkenler nedeniyle sözlü iletişim, istenilen anlamı verme konusunda yetersiz kalabilir. Sözlü iletişim kelimelerden oluşur, sözsüz iletişimin gerçek anlamını bu kelimelerin ifade ediliş biçimi belirler. Trafik kazası geçiren bir kişinin olaya bakışı ile onu tarif etmeye çalışan kişinin ifade tarzı çok farklı olacaktır. Aynı olaya tanık olan ile onu evrak üzerinde ya da gazeteden okuyarak tanık olan kişinin hissettikleri arasında büyük farklılıklar yaşanacaktır. Bu farklılığın temelinde bedensel ifadeye tanıklık -diğerinin başından geçenlere tanık olma durumu- bulunmaktadır.
Sözsüz iletişimden kaynaklanan beden sinyalleri tekrarlanarak ve/veya değişik ayrıntılarla desteklenerek etkiyi derinleştirmektedir. Bir üzüntü ya da sevinci yaşayan kişinin bedeninde görülen değişim, sözlü olarak ifade edilenden çok daha kolay anlaşılacaktır. Sözsüz iletişimi sağlayan davranışlar, sözlü mesajın içermediği bilgileri aktararak, iletişim kurmaya çalışan kişinin mesajına, “eylem, sözlerden daha iyi işitilir” deyimini doğrular nitelikte, netlik kazandırır.
Bireyin, günlük yaşantıdaki ilişkilerini etkin kılması ve başarılı sonuçlar alabilmesi, sadece kişileri dinlemekle yeterli olmayıp, onların davranışlarındaki değişimi gözlemlemesi ile de yakından ilgilidir. Ortama bağlı olarak, çoğu zaman sözsüz iletişimin sözlü iletişimin yerine geçtiği görülecektir. Sorulan bir soruya sadece başını sallayarak cevap verme, bir yemekte hesabı uzaktan el ile işaret ederek isteme, küçük bir gülümseme ile görevliyi selamlama basit ve fakat sıkça kullanılan etkileyici örnekten sadece birkaçıdır.
Son örnekten hareketle, bir insanla tanıştığımızda ilk diyalog sanılanın aksine, sözsüz iletişimden kaynaklanan mesajlarla başlamaktadır. Günlük yaşantıda insanlar da ilişkilerini bu etkileşime göre belirlemektedirler. “gözüm tutmadı”, “ilk görüşte beğenmek” benzeri sözler, bu eğilimin bir göstergesidir. Hiç tanımadığı biri hakkında görüş bildiren kişinin etkilenmesine neden olan temel unsur, karşısındakinin gönderdiği sözsüz iletişimden kaynaklanan sinyallerdir.
İster günlük yaşantıda, isterse bir hizmetin yerine getirilmesi esnasında olsun, sözsüz iletişimin işlevini ve önemini kavrayan, uygulamada bu ayrıntılara önem veren kişi daha kolay, etkili ve sağlıklı iletişim kurabilecektir.
Sözsüz iletişimde iletinin anlamının sadece mesajı gönderende değil, aynı zamanda alıcıda da olduğu unutulmamalıdır. Örneğin klasik bir beden hareketi olan kolların göğüs hizasında kenetlenmesi kişiyi rahatlatıyor olsa da, karşı taraf üzerinde olumsuz etki bırakan hareketlerden biridir.
Bireylerin iletişim alışkanlıklarını belirleyici ve yönlendirici özellik taşıyan öğrenme stilleri,23 beden dili sinyallerini kullanma ve değerlendirme açısından çeşitlilik göstermektedir.
Dokunsal (kinestetik) öğrenme stiline sahip olan insanlar, adeta vücutları ile hissederler ve dünyayı anlamak için tüm vücutlarını kullanırlar. Onlar için bedensel temas iletişimde büyük rol oynar. İnsanlarla ilişkilerde daha fazla bedensel temasa dayalı davranış biçimi görüldüğünden, beden dili kapsamındaki tanımlamalar ön plana çıkacak, kişinin öğrenme stilindeki farklılık iletişimine de yansıyacaktır.
Görsel stile sahip olanlar ise, bu tür dokunmanın yoğun olduğu yakın ilişki biçiminden rahatsız olurlar. Farklılıklar öğrenildikçe ilişkiler kişilerin kendi öğrenme stiline uygun biçimdekilere doğru yönelecektir.
Beden Dili
Kelimelerin Anlatamadıkları
İletişimin temel sistemi insan vücududur.24 Sözsüz iletişim açısından anlam taşıyan beden dili, duygu ve düşüncelerin kişinin karşısındakine iletirken kullandığı hareketler, jestler (el ve kol hareketleri), mimikler (yüz ifadeleri) ve vücut duruşundan oluşan değerler bütünüdür. Tarihsel süreç içerisinde çok sonraları dili kullanmaya başlayan insanoğlu için mimik ve jestler, sahip olduğu en ilkel ve en doğal iletişim aracıdır.
Beden dili konusunda acemi olan birisinin yapabileceği en büyük hata tek bir hareketi diğer hareket veya durumlardan bağımsız olarak yorumlamaktır. Tüm diğer diller gibi beden dili de sözcükler, cümleler ve noktalama işaretlerinden oluşur. Her bir hareket tek bir sözcük gibidir ve birden fazla anlamı olabilir. Bir sözcüğün tam anlamı ancak onu diğer sözcüklerle birlikte bir cümlede kullanıldığında anlaşılabilir. Hareketler de cümleler halindedirler ve bu şekilde kaçınılmaz olarak bir kişinin davranış veya duyguları hakkında ipuçlarını yansıtırlar.25
İnsanın dış özelliklerinin, ellerinin, ayaklarının, bedeninin biçimi ya da boyutu çok kesin ifadelerle karakterini ve kişiliğini yansıtmaz. Görünüş ve karakter arasında genetik bir bağ yoktur.26 Fakat bedensel hareketlerimizi etkileyen duygularımız kişiliğimizi yansıtan ipuçları taşımaktadır. Yüz ifadesinin değişimi, bireyin içinde bulunduğu ruh halini yansıtmakta, güzel ya da çirkin görünmeye neden olabilmektedir.
Ancak çok eski dönemlerden başlayarak bilginler insanın yüz yapısı ile karakteri arasında bir ilişki kurmaya çalışmışlardır. Fizyognomi (physiognomy) adı altında yapılan çalışmalar ile insanın beden yapısı ile psikolojisi arasında doğal bir bağlantı kurulmaya çalışılmıştır. 15. ve 16. yüzyıllardan itibaren fizyognomi kişilerin karakter özelliklerinin belirlenmesinde yoğun olarak kullanılmıştır. Doktorlar, din görevlileri, filozof ve hakimlerin başvurdukları bir yöntem olmuş ve büyük bir toplumsal ilgi görmüştür. 17. yüzyılda engizisyon mahkemeleri yüz ve beden yapısına göre “gerçekliği” tespit ediyorlardı.27
18. yüzyılda yaşamış ünlü bilim adamı Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (1705-1771) Mârifetnâme adlı eseri, ansiklopedik bir özellik taşımaktadır ve fizyognomiye de büyük yer vermiştir.28
Japon geleneklerinde bir insan sessiz kaldığında kelimelerle dile getiremediği düşüncesini anlamak için diğerleri onun yüzünü “okurlar” ve bazen de söylenmiş olanın ardındaki anlamı tahmin etmeye çalışırlar.29
Amerikalı ünlü talk-show (sohbet) program yapımcısı Lary King, beden dilinin önemi konusunda önemli tespitlerde bulunmakta ve özellikle mahkeme salonlarında yaşanan tecrübeler ışığında, ünlü avukatların değerlendirmelerine yer vermektedir. Jüriden faydalanılan yargı sistemlerinde beden dili -bu bölümün girişinde anlatılan olayda olduğu gibi- önemini korumaktadır.30 Beden dili konusunda sayfalar dolusu kaynak okunsa da, davranışlar iletişim esnasında doğallığını kaybettiğinde, kişinin üzerinden akıp gitmektedir.
İletişimde ilk anın etkisini vurgulayan ve Moğolistan’da yaygın olarak kullanılan “İnsan dışı ile karşılanır, içi ile uğurlanır” sözü, bir anlamda beden dilinin insan üzerinde bıraktığı etkiyi tanımlamaktadır. Büyük Türk şairi ve mutasavvıf Mevlana’nın “Ne insanlar gördük üstlerinde elbise yok! Nice elbiseler gördük içlerinde insan yok!” sözünde ise,31 insan ilişkileri açısından sahip olunması gereken gerçek değerlerin yaşamsal önemi, dili ustaca kullanma yeteneği ile birlikte, çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır.
İnsan ilişkileri açısından sergilenen tavır, sadece iletişim halinde olunan bireyler üzerinde değil, aynı zamanda çevredekiler üzerinde de etki bırakmaktadır. Sokrates yıllar önce, “saç kesimini, giysileri ve sandaletleri, bedenin tüm dış görünümünü” toplumun temel aldığı yazılmamış yasalardan sayar.32 Hizmet veren kişi, çevresindekiler tarafından sürekli olarak ses tonu ve beden dili sinyalleri açısından yorumlanmaktadır. Bu yorumlama sonucunda oluşan yargı ile davranış gerçekleşir. Örneğin;33 omuzlar kalkık, baş önde, sabırsız bir halde ve yorgun-sıkkın-sinirli bir sesle konuşulduğunda, müşteriler hizmet veren kişinin;
- İşini sevmediğini,
- Stres altında olduğunu,
- Duruma hakim olamadığını,
- Başkalarına karşı saygılı olmadığını,
- Yardım etmekten hoşlanmadığını ya da yardım ederken bunu isteksizce yaptığını düşünebilirler.
Bedenimiz iç dünyamızın eldiveni, onun dili yüreğimizin kelimeleridir. İçimizdeki her hareket, duygu, heyecan, istek beden dilimiz aracılığı ile dışa vurulur.34 Yüzün kızarması, sararması, terleme, kekeleme, sinirli hareketler, ellerin titremesi, kısık, kırık dökük, gereğinden fazla tiz ya da boğuk ses tonu, yapmacık bir sırıtma Darwin’e göre iletişim esnasında insanın utangaç bir ruh halini yansıtan beden hareketleri olarak değerlendirilmektedir.35
Sözlü ifadelerde zaman zaman yalanlar olsa da, beden dili ile bunu başarmak ve sürdürmek konuşmaya oranla çok daha zordur. Pek çok kişi beden dili ile yalan söylemesini bilmediği gibi, bir anlam ifade ettiğini de bilmez. Beden dilinin, söylenenlerden farklı bir anlam taşıdığı durumlarda ilginç bir ortam oluşacaktır. Bu tür durumlarda mesajın yanlış yorumlanması gibi bir tehlike ortaya çıkmaktadır. Yanlış anlaşılmalara neden olmaması için, beden diline ilişkin sinyallerin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Çok klasik bir duruş olan kolların göğüste kapanması iletişime kapalı duruş olarak yorumlanmaktadır. Ancak ortamın soğuk olması ya da yorgunluk nedeniyle de benzer duruş sergilenebilir. İsabetli sonuç alabilmek için duruş, tavır ve davranışları bir bütünlük içerisinde değerlendirmek gerekir. Çünkü bir hareket ya da duruş, tıpkı bir paragraf içinden bir kelimenin alınıp okunması gibi anlamın tamamını aktarmakta yetersiz kalabilir.
Beden dilinin varlığı ile kullanımı arasındaki ilişkiyi dengeli kurmak gerekir. Çoğu zaman sözsüz iletişim konusunda yorumlama yeteneğinin abartıldığı, karşı tarafın aklından geçenlerin okunması beklentisine girildiği görülmektedir. Bu durum kişiyi sonucu olmayan bir beklenti içine soktuğu gibi, beden dilinin önemi ve anlamı konusunda da yanlış eğilimlere sürüklemektedir.
Sözlü mesajlar ile beden dili mesajları arasında farklılıklar meydana geldiğinde, öncelikle görsel mesaj doğru kabul edilecek ve daha uzun süre hatırlanacaktır.
İletişim halinde bir takım sahte davranışlarla asıl amaç gizlenmeye çalışılsa da, başarmak zordur. Ne kadar rol yapılırsa yapılsın, bir müddet sonra beden dili sinyalleri kişinin gerçek duygularının açığı çıkmasına neden olacaktır.36 Beden dili insanın hissettiklerinin yansımasıdır. Oysa genel yanılgı söylenen sözlerle gerçek niyetin gizlenebileceğidir. Sözler arzulanan ya da hedeflenen niyete uydurulmaya çalışılır, esas olan hissederek inanmaktır.
İlk görüşme anında beden dilinden etkilenmek son derece doğaldır. Bir insanın kişi üzerinde yaptığı ilk etki uzun süre kalır. Ancak kişinin beden dili sözlüğünü çözmek için kısa bir süre yeterli değildir. Her insanın farklı sözsüz iletişim sözlüğü vardır. Belli bir hareketin insanlar üzerindeki genel anlamı ile, kişi açısından ne ifade ettiğini anlayabilmek için zamana ihtiyaç vardır. Bazı davranışlar gerçekten bir gerginliğin yansıması olabildiği gibi, bazen sadece bir alışkanlık olarak kullanılabilir. Belli sonuçlara ulaşmak amacıyla belirgin hareketlerin kullanılmasına şartlanıldığında, belki gerçekten beklenen davranışlar görülecek, ancak değişik anlamlar taşıyan bir çok ayrıntı göz ardı edilmiş olacaktır.
İnsanların beden dili sinyalleri ve fiziksel görünümleri kişiler üzerinde belirgin yanıltıcı etkiler bırakır. Şık bir kıyafet, gözlük kullanımı, çekici fiziksel görünüm olumlu bir önyargı oluşturabilir. Bazen de beden dili olumsuz duyguların maskelenmesi –sıkıldığı halde ilgili görünmek, biliyormuş gibi davranmak- amacıyla kullanılabilir.37 Her iki durumda da, beden dili uygun bir zamanlama ile kullanıldığında, kişinin kendini iyi hissetmesini sağlayacak koruyucu bir zırh etkisi yapabilir.
Televizyon yayıncılığında kişilerin görüntü ekrana verilirken beden görüntüsüne özellikle dikkat edilir. Ön cepheden göz hizasında çekim kişiyi sakin ve rahat göstermekte, sempati yaratmaktadır; kuş bakışı tepeden ya da alttan kurbağa perspektifi çekim, acizlik ve boşluk izlenimi uyandırdığından, sevimsiz olduğu düşünülmektedir.38
Meslek grupları açısından düşünüldüğünde, beden dili sinyalleri verilecek karar konusunda karşı tarafı etkilemektedir. Bankacılar, mahkeme heyeti, güvenlik görevlileri, satış elemanları bu anlamda beden dilinden en çok faydalanan ancak bir başka açıdan da, en çok zorlanan meslek gruplarını oluşturmaktadır. Bu etkileşimin sonuca olumsuz yansıyabileceği gerçeğinden hareketle, iletişimi destekleyen diğer unsurlardan da faydalanılmalıdır.
Araştırmalara göre yaş ve cinsiyet gibi değişkenlerin beden dili üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bayanlar iletişimde görsel mesajlara önem verirken, erkekler daha çok sözel mesajlara önem vermektedir.39 Bunun sebebi olarak; bir bayan için karşısındaki üzerinde kendi görselliğinin, erkekler için de kullandığı sözel ifadelerin etkili olduğu şeklinde düşünülebilir.
Vücut Hareketleri – (Kinesics)
Beden dilini oluşturan temel referans noktası vücut hareketleridir. Evrensel bir takım ortak değerler olduğu gibi, farklı kültürlerde değişik anlamlarda kullanılan hareketler de vardır. Bir kültürde kişi “evet” anlamında başını iki yana doğru sallarken, bir başka kültürde aynı hareket “hayır” anlamına gelebilmektedir. Türk kültüründe kulağın memesi tutularak yapılan hareket genellikle bir konuda ders alınması gerektiği ya da düşünceli olunan bir ruh halini ifade ederken, yandaki resimde görüldüğü gibi, Brezilya’da bir yemeğin çok güzel olduğu anlamında kullanılmaktadır.40
Bununla birlikte, farklı toplum yapıları ve kültürler içinde farklı anlamlar yüklenen sözsüz iletişim kodları yine de bazı ortak özelliklere sahiptir.41
- Duygu ve coşkuları etkin biçimde dile getirme,
- Kişiler arasındaki ilişkileri tanımlama ve belirleme,
- Sözlü iletişimin içeriği hakkında bilgi verme,
- Güvenilir mesajlar sağlama,
konularında sözsüz iletişimin ortak işlevleri vardır.
Bir çok meslek grubunda isabetli sonuçlar alabilmek, karşıdaki kişinin davranışlarını doğru değerlendirmeye bağlıdır. Konuşulanlar ile insanın vücut hareketleri, yüz ifadeleri veya ses tonu zaman zaman farklı bir ifadeyi taşıyor olabilir. Kelimelerin gerçek anlamları, jestler ve mimikler ile kuvvetlenip zayıflamaktadır. Değerlendirme yaparken sadece kişinin söyledikleri değil, davranışları da dikkate alınmalıdır.
Vücut hareketlerinden kaynaklanan sinyallerin incelenmesine dayanan beden dili, cinsiyet ayrımına, yaş durumuna göre de değişiklikler gösterebilmektedir. İşaret parmağını yana sallayarak ikaz etme, çocuklar için kullanılırken yetişkinler için kullanılmaz. Bu nedenle farklı ülke ve kültürlerden insanlar bir araya geldiklerinde sadece sözsüz iletişimden kaynaklanan farklı sinyaller nedeniyle yanlış anlaşılmalara neden olabilirler. Bazen aynı dili konuşan insanlar arasında bile bu tür iletişim problemleri yaşanmaktadır.
Yabancı bir ülkenin dilini öğrenmek kadar, o ülkenin sahip olduğu değerlerden kaynaklanan farklılıklar konusunda da bilgi sahibi olunmalıdır. Ancak yabancı dili öğrenmeye gösterilen özen bu konuda gösterilmez, çoğunlukla da bu ayrıntı özen göstermeye değer bulunmaz.
Bir Japonun selam verirken eğilmesi bir başka kültürdeki insana ne kadar ilginç geliyorsa, karşısındakini üç kez yanaklarından ya da dudaklarından öpen kişi de bir o kadar ilginç karşılanacaktır. Ortadoğu kültüründe iki erkeğin el ele ya da kol kola dolaşması dostluğun ve samimiyetin doğal bir ifadesidir. Amerikan Başkanı George W. Bush’un Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile el ele yürürken çekilen fotoğraf, Başkan W. Bush’un bu ayrıntıyı ne kadar önemsediğini göstermektedir. Sözsüz iletişim konusunda yaşanan bu tür farklılıkları insanlar önemsemediği gibi, genellikle günlük dildeki farklılıklar kadar anlaşılır bulmamaktadırlar.
Dilini bilmediği bir yabancı ile konuşan insan, genellikle bir anda ses tonunu yükseltmeye başlar. Yüksek sesle ifade edilen detayların daha kolay anlaşılacağı kanaati hakimdir. Bununla birlikte, el ve kol hareketleri ile desteklenen mimikler sayesinde, karşısındaki ile anlaşabilmekte, adres tarif edebilmekte, hatta bazen sohbet edecek kadar ileri gidebilmektedir. Karşısındaki kendi dilini bilmeyen bir yabancı da olsa, jest ve mimiklere dayalı sinyaller aracılığıyla kişi iletişim kurabilir.
Tüm bu farklılıklar beden dili sinyallerinin dikkate alınması gerçeğini ortaya koymaktadır. Belirtilen farklılıklara rağmen konuşma dilindeki etkilenme gibi beden dili konusunda da kültürlerarası benzerlik ve etkileşimler yaşanmaktadır. Kültürlerarası bu alış verişin en büyük kaynağı filmlerdir.42
Beden dili taraflar arasında karşılıklı bir etkileşime sahiptir. Kişi karşısındakinin beden dili sinyallerinden etkilenirken, aynı zamanda kendisinden kaynaklanan sinyallerin karşı taraf üzerinde etkili olduğunu unutmamalıdır. Örneğin, bir görevli hizmet verdiği alanda şüpheli bir takım davranışları gözlemlerken, bir başkası da aynı şekilde görevlinin davranışlarını kontrol ediyor olabilir. Karşı taraf da görevlinin beden dilini rahatlıkla okuyabilecektir. Bir satış elemanı yardım etmek istediği müşterinin memnuniyeti açısından, kendi bedensel davranışlarının payını küçümsememelidir. Beden dili iki kutuplu olduğundan taraflar iletişimde, özellikle dar alan uygulamalarında bu önemli ayrıntıyı dikkate almalıdır.
Basit bir örnekle açıklamak gerekirse; karşısındaki kişi ayakta dururken, kendisi oturarak konuşan kişi, taraflar arasında yaratacağı eşitsizlik ya da konum farkı nedeniyle, iletişimi olumsuz etkileyen bir görünüm oluşturacaktır. Bir banka görevlisi ile kurulan ilişki, satış elemanı ile yaşanırsa aynı sonuçları vermeyecektir. Ya da şüpheli bir şahsın sorgusunu yapan görevlinin karşısındaki otururken ayakta kalarak sorgu yapması, onun üzerinde hakimiyet kurma isteğini yansıtmaktadır. Görüşmenin ilerleyen bölümlerinde samimi bir atmosfer oluşturulmak istenildiğinde durumda eşitlik yaratmak faydalı olacaktır.
Beden dili kaynaklı mesajın okunmasında sessiz ve dikkatlice uzun bir süre karşı tarafı gözlem altında tutma, rahatsızlık yaratacak ve davranışların doğallığı kaybolacaktır.
Bedensel sinyaller vücudun belli bölgeleri esas alınarak incelenebilirse de, sinyallerin değerlendirilmesinde bütünlüğe dikkat etmek gerekir.
Kişinin konuşurken kullandığı tonlama ile, el kol hareketleri ve mimikleriyle anlatmak istedikleri arasında bir bağ bulunmaktadır. Örneğin; ciddi bir konuşmayı gayrı ciddi bir tonlama ile ya da gereğinden çok daha ciddi yapan, veya uygun olmayan el kol hareketleri yapan birinin durumu hemen dikkat çekmektedir. Hatta bazen bu durum komik bir ortama neden olabilir. Bazen de söylenen sözlerin imalı olduğu yalnızca durumdan anlaşılır.43
Baş Bölgesi -Mimikler ve Bakış
İnsanın hayati önem taşıyan ve yaşamı anlamlandırdığı organlarının da bulunduğu baş bölgesi iletişim açısından en önemli bölgedir. Görme, işitme, konuşma gibi en can alıcı işlemlerin gerçekleştiği organlarımız ve merkez organımız beyin baş bölgesinde bulunmaktadır. Önceki bölümlerde detaylı olarak ele alınan, koku unsurunun da iletişimde ne derece önemli olduğu bir kez daha hatırlanacak olursa, bu bölgenin önemi daha net anlaşılacaktır.
Baş bölgesinin hareket yeteneği boyun sayesinde gerçekleşir. Çok hareketli bir boyun kişinin iletişime hazır olduğu görüntüsünü vermektedir. Bu konuda Uzak Doğu’da yaygın olan bir hikayeden bahsedilir;44 Kadın ve erkek kimin sözünün geçeceği konusunda tartışmaya başlarlar. Erkek: “Ben başım ve kararları ben veririm” der. Kadın karşılık olarak cevap verir: “Ben sadece boyunum fakat seni harekete geçiren ve istediğim yöne doğrultan da benim…”.
Başın duruş şekline göre kişinin iletişimdeki konumu değişik şekillerde yorumlanabilir;45 yukarı doğru “üstünlük” hali, aşağı doğru “uysallık”, konuşulan kişiye dönük oluşuna göre “anlaşma” ve “anlaşmazlık” şeklinde. Aynı zamanda başın yaygın olarak iki temel şekilde onaylama ya da reddetme amaçlı sallandığı da bilinmektedir. Doğuştan sağır, dilsiz ve/veya kör olan kişilerle yapılan araştırmalar, bu kişilerin de onay amacıyla baş sallama hareketini yaptıklarını göstermiştir.46
İnsan yüzü, dikkatli bir gözlemciye çok önemli mesajlar verecek anlamlı bir yapıya sahip ekran niteliğindedir. Beden dilinin en etkileyici bölümüdür.47 İnsan yapısının kartviziti özelliğini taşımaktadır.48 Bilinçli ya da bir kurala dayanarak yapılmasa da, insanlar başkalarını öncelikle baş bölgesindeki hareketler olmak üzere, dış görünüşlerine göre değerlendirirler.
Yüz ifadesinin kişi üzerinde bıraktığı izlenim ilişkinin seyrini etkiler. “Yüzü güzel olanın, huyu da güzel olur”, “Yüzünden düşen bin parça” şeklinde günlük yaşamda kullanılan sözler, bu etkiyi yansıtmaktadır.
Bir duygunun değişik aşamalarını yüzdeki değişiklikleri izleyerek değerlendirmek mümkündür. Görsel etki açısından yüz ifadesi -Göz teması, bakış açısı, gülümseme, kaşların çatılması, yüzün kızarması gibi- çok değerli temel mesajlar içermektedir. Ancak yüz ifadeleri yanlış anlaşılmalara en açık sinyallerdir.
Tarihi belgeler, milattan önceki yıllarda Çinlilerin insanların yüz biçimlerinden karakterlerini okumayı ve başarı düzeylerini belirlemeyi bir sanat dalı olarak geliştirdiğini göstermektedir. Eski Yunan uygarlığının da bu konuya ilgi gösterdiği ve bazı pratik formüllerle insan karakteri hakkında bilgi sahibi olmayı amaçladığı görülmektedir.49
Yüzün kızarması konusunda Darwin’in ilginç tespitleri bulunmaktadır. Ona göre, yüzün kızarması gibi -kaldı ki bu belirti hayvanlarda yoktur- nesnel bir belirti, insanın toplumsal doğasının nesnel bir kanıtıdır. Bu doğrultuda, Darwin, suçluluk duygusu, utanç ve mahcubiyeti birbirinden ayırır: Örneğin, birisi küçük bir yalan söylediği için çok utanabilir ama yüzü kızarmaz, fakat başka birisi bu yalanı yüzüne vurduğunda, utanacağından yüzü kızarabilir. Utangaçlık, kişinin başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü önemsemesinden kaynaklanan duyarlılıktır.50
“İnsan yüzünün en iyi savunmasıdır maske”51 sözünü doğrularcasına, insanlar günlük yaşamda karşılaştıkları olayların ve kişilerin bıraktıkları etkilere göre maskeler kullanma ihtiyacı hisseder. Üzgün bir anında mutlu gibi davranmayı, hoşlanmadığı bir ortamda ise nazik görünmeyi deneyebilir.
Bazen bu durum bilgi sahibi olunmayan durumlarda yaşanır. Kişi, konu hakkında bilgi sahibi olmadığı halde, konuya hakim olduğunu göstermek amacıyla, anlatılanları uygun bir yüz ifadesiyle onaylamaya çalışır. Ancak doğallıktan uzak bu yaklaşımlar beklenmedik anlarda, beklenmedik sonuçlara neden olabilecektir.
Birdwhistell,52 yaklaşık 250.000 çeşit yüz ifadesi yapılabileceğini ifade ederken, Judi James, temel bir bakış açısı içerisinde değerlendirme yaparak, iki temel yüz ifadesi olduğunu kabul etmektedir.53 Gülümseyen ve üzgün. Günlük yaşam içerisinde bir çok yüz ifadesi kullanılsa da, olaylar karşısında birer maske gibi takılıp çıkarılan ifadeler, özünde yaşam sevinci ile birbirine karışan karamsar duyguların birer yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Yaşlandıkça yılların hüznü ve mutluluğuna dair derin izleri taşıyan yüzdeki çizgiler nedeniyle, bu ifadeleri kullanmak güçleşir.
İnsanların mimikleri yavaş çekimle izlendiğinde, kişinin gerçek duygularını saklamak istediğinde neler yaptığını gösteren ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. İnsanların yüzlerindeki öfke, nefret, can sıkıntısı, memnuniyet benzeri ifadeler çok çabuk belirip kaybolmaktadır. Ancak çok eğitimli ve deneyimli bir gözün fark edebileceği bu durumu, beynin bir bölümü sürekli gözlemleyerek, kaydetme özelliğine sahiptir. Kaydedilen bilgiler zaman içerisinde kullanılmak üzere yeni sinyaller oluşturmakta, davranışlar genellikle ve farkında olmaksızın bu sinyallerden etkilenmek suretiyle gerçekleşmektedir.54
Özellikle başarılı sorgulama uzmanlarının, avukatların, satış elemanlarının bu tür bilinçaltı mesajları okuyabilme konusunda yetenekli olduğu görülmektedir. Güvenlik görevlilerinin başarılı sonuçlar almalarında etkili olan önsezi, çoğunlukla ani değişim gösteren yüz ifadelerini okuma konusundaki başarısından ve uzun yıllar sürdürdükleri çalışmaların verdiği tecrübelerin yansımasından kaynaklanmaktadır.
Kişisel tepkiler ve duygular, kullanılan sözcüklerden daha çok bakışlardan ve davranışlardan kaynaklanan sözsüz mesajlardan anlaşılır. Konuşmacı, karşısındaki dinleyici kitlesinin jest ve mimiklerinden faydalanarak, söylenenlerin anlaşılıp anlaşılmadığını, konuya ilgilerinin devam edip etmediğini anlayabilecektir.
Son dönemde bu alanda yapılan kapsamlı araştırmalar bulunmaktadır. Örneğin, bu araştırmalardan birinde, Leonardo Da Vinci’nin ünlü tablosundaki Mona Lisa’nın yüzündeki ifadenin sırrı çözülmeye çalışılmıştır. İnceleme sonucunda Mona Lisa’nın, %83 mutlu, %9 nefret, %6 korku ve %2 kızgınlık duygularını taşıdığı yönünde bir görüş bildirilmiştir.55 Araştırmada çok büyük oranda ve belirgin bir şekilde mutlu olduğu anlaşılan bir kişinin yüz ifadesinde, küçük bir oranda da olsa kızgınlık belirtisinin olması, yüzdeki mimiklerin önemini ve algılamaktaki zorluğu ortaya koymaktadır. İletişim sürecinin doğal akışı içerisinde çok kolay fark edilemese de, duyguların yüze yansıması ve beyine kaydı bilimsel araştırmalarla tespit edilmeye çalışılmaktadır.
Gözler
Will Henry
Gözler sözel olmayan iletişimde en önemli rolü oynayan organımızdır. Bakışlarımızı saklayarak tanımadığımız biri ile göz göze gelip istenmeyen bir iletişime girmeyi önleriz.56 Ya da bunun tam tersini iletişim kurmak istenen bir insanla gözlerin takılı kalması şeklinde gerçekleştirmek de mümkün olabilir. Bazen de dudakların tamamlayamadığı söz(cük)leri, gözler tamamlar.
İnsan bedeninin en dikkat çeken yeri yüz, yüz bölgesinde ise en çok dikkat çeken yer gözlerdir. İki insan arasındaki gerçek iletişim göz göze gelmekle başladığından gözlerin ve bakışın büyük bir anlam ve önemi vardır.57
Yıllar geçtikçe insanların değişen yaşam biçimlerine paralel olarak, gözlerin kullanımında da değişimler olmaktadır. Günlük yaşam alışkanlıkları nedeniyle, önceleri yakından başlayarak uzağa doğru yönelen bakış tarzı, alışkanlıklarda meydana gelen köklü değişimler nedeniyle -televizyon izleme, bilgisayar kullanımı- giderek yakına odaklanmış bir hal kazanmıştır.
Gözle ilgili araştırmalar yapan Heinrich Hess “Gözün Gizli Kalan Düşünce ve Duygulara Dair İpuçları” adlı eserinde,58 vücudun odak noktası olduklarından ve gözbebekleri de bağımsız hareket ettiğinden gözlerin tüm insan iletişim işaretleri arasında en açıklayıcı ve doğru bilgileri verdiğini ifade etmektedir. Araştırmalar sonucunda ortaya çıkan başka önemli ayrıntı ise, beyine iletilen bilgilerin yüzde 87’sinin “gözler”, yüzde 9’unun “kulaklar”, yüzde 4’ünün ise diğer duyu organları aracılığıyla iletildiğinin tespit edilmiş olmasıdır.
İnsan gözünün görmeyle ilgili hücre ve sinir liflerini içeren bölümü retinanın yüzeyine yerleşik yaklaşık 125 milyon rod (çubuk) ve 7 milyon cone (coni)’a sahip olduğu bilinmektedir. Rod’lar insanın gece görüşünden; cone’lar da gündüz görüşünden sorumludur. Basit bir hesaplamayla, gece ay ışığını görmek için, gün ışığını algılamak için kullanılandan yaklaşık 20 kez daha fazla sayıda alıcının kullanıldığı anlaşılmaktadır.59
Gözlerin kısılıp, küçülmesinde şüphecilik vardır, kişi kendisini tatmin edecek bilgi veya cevap beklentisi içine girmiştir. Gözlerin gevşemesi beklenen cevabı bulduğunu göstermektedir. Gözler saklanıp yana kayıyor, bakışlar kaçırılıyorsa bu bir suçluluk, utanma ve yüzleşmeden çekinme anlamına gelmektedir.60 Etkili iletişim karşıdakinin gözlerine dengeli bir şekilde ve süreyle bakabilmeyle yakından ilgilidir.
Kişilerarası iletişim süreci bakışlarla başlamaktadır. Öncelikle göz teması sağlanarak hedefe bakılır, ardından baş çevrilerek devam edilir, iletişimin niteliğine bağlı olarak gövde aynı istikamete yönelir, destekleyen diğer etkenler ve karşıdan gelen iletişim sinyallerine göre, adım atılarak sürece hareketlilik kazandırılır. Ancak henüz sözel iletişim kurulmamıştır. Ardından dokunma (tokalaşma) yaşanır ve bedensel duruş gösterildikten sonra sözel iletişime geçilir. O ana kadar kurulan sözsüz iletişimin verdiği etkileşime paralel olarak sözel iletişimin nitelik ve süresi, karşısındakinin tepkisiyle birlikte belirginleşerek, iletişim gerçekleşir.
Bazı ortamlarda, tanış(tırıl)an insanlar birbirleri ile hiçbir sözlü iletişim kurmadan ayrılırlar. Bu tür ortamların sonrasında kişilerin karşılıklı olarak ifade edecek kadar kanaat sahibi oldukları görülmektedir. Bu etkileşimin kaynağı tanışma anında yaşanan beden diline dayalı iletişim sinyalleridir.
“İyi Konuşmanın Sırları” adlı çalışmasında Larry King, kendisinin beden dili konusunda bir otorite olmadığını belirtmesinin ardından, başarılı bir söyleşi ve sohbet için tek kuralın, karşıdaki kişiyle göz iletişimi olduğunu eklemektedir.61
“Tüm konuşma boyunca göz iletişimi sağlarsanız nerede olursanız, durum ne olursa olsun, başarılı olursunuz. Ben bir de ona odaklandığımı vurgulamak için konuştuğum kişiye doğru hafifçe eğilirim. Tam bu noktada sihirli kelime “dinlemek”. Kişi karşısındakini gerçekten ilgiyle dinlediğinde, beden dili de davranışları tamamlayacaktır.”
En iyi konuşmacılar karşısındaki kişinin gözünün içine bakanlardır. İzleyiciler, gözünün içine bakmayan konuşmacının bazı detayları sakladığını düşünebilir. Ya da mesajda güven eksikliği olduğu hissine kapılabilirler. Her iki ihtimalde de sonuç olumsuz yöne eğilim gösterecektir.62
Kişilerarasında karşılıklı olumlu bir ortam ve iletişim yaşandığında, omuzlar paralel bir düzleme gelerek, taraflar birbirlerine hafifçe eğilir ve göz göze gelirler. Uyuşmazlık ya da çatışma yaşandığında tersi bir süreç oluşacak ve taraflar göz göze gelmemeye çalışacaklardır. Kişinin omuzlarını ve üst bedenini geriye doğru çekmesi, konu ya da davranıştan uzaklaşma belirtisi olarak değerlendirilmelidir.63 Karşılıklı göz göze oturma, ilginin tamamen tarafların birbirlerine yönelttiklerinin bir göstergesidir.
Göz temasının iletişimdeki rolü, basit bir anlatımla izah edilemez. Kişiye verilen değer oranında, nasıl bir etkileşimin oluştuğu Ümit Yaşar Oğuzcan’ın mısralarında coşkulu bir anlatımla ifade edilmektedir.64
Sen baktığın zaman,
Büyülenmiş gibi olurum bir süre,
Çakılır ayaklarım bastığım yere,
Ne yapacağımı şaşırır ellerim,
Sen baktığın zaman.
Birleşir ufkunda gökle deniz,
Bir sonsuz mavilikte yüzerim.
Ya da aşağıdaki satırlarda sadece bir kaçına yer verilen eşsiz şarkıların, insanı farklı diyarlara alıp götüren sözlerinde olduğu gibi:
“Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın
Gel bana her gece sen gönlüme dolmalısın
Tatlı gülüş pek yaraşır gözleri ömre bedel”
“Gözlerinin içine başka hayal girmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin
İstersen yum gözlerini tıpkı düşünür gibi
Benden evvel başkası bakıp seni görmesin”
“Gülmek için yaratılmış,Gözlerde yaşlar niye
Sevmesini bilmiyorsan, Bakma sakın gözlerime”
Shakespeare de “gözlerle işitmek” şeklinde ilginç bir yorumla, gözlerin bir ilişkide ne derece anlamlı olduğunu, sevginin gözlerden okunabileceğini dizelerinde anlatmaya çalışmaktadır.65
Dilsiz sevgi neler yazmış, bak da gör.
İçten sevenler bilir yalnız, nasıl olurmuş gözlerle işitmek.
Learn to read what silent love hath writ!
To hear with eyes belongs to love’s fine wit.
Günlük konuşma dilindeki kalıplar, deyimler, tanımlamalar; “göze almak”, “gözden çıkarmak”, “kem gözle-kötü gözle bakmak”, “göz dağı vermek”, “gözüne girmek”, “gözden düşmek”, “onu gözüm hiç tutmadı” gözün yaşamsal bir değeri olduğunun ve bireyin yaşamını etkilediğinin belirgin göstergesidir. Örneğin, “Kem gözle bakmak” deyiminden, sözlük anlamıyla “kötü gözle bakmak anlaşılır”. Kötü bakış, kötü kişinin işidir. Kötü niyetli bir kişi, nereye bakarsa baksın, olumsuz düşünceler taşıyacaktır.66 Zaman içerisinde bu bakış açısı bir alışkanlık ve ardından yaşam biçimine dönüşerek, pesimist (karamsar) bir kişilik yapısı oluşacaktır.
Gözler iletişim esnasında karşıdaki kişinin söylediklerinin doğruluğu konusunda en önemli ipuçlarını taşımaktadır. Bu konuda çeşitli yöntemlerden faydalanılabilir.
Yüz yüze iletişim esnasında öncelikle kullanılacak yöntemlerden birisi, kişiye kesin doğru cevaplar vereceği ve hafızasına yönelmesini sağlayacak soruların sorulması işlemidir. Sorular yalan söyleme ihtiyacı hissetmeden cevaplandırılacak nitelikte olmalıdır. Cevap vermek için beklenen süre içerisinde –annesinin kızlık soyadı, ilkokul numarası, okula ne zaman ve nerede başladığı, ilk arabasının rengi- hafıza kontrol edilecek ve genellikle gözler belli bir istikamette bakacaktır.
Bu tür sorular ile kişinin doğru cevap öncesi yönünü belirlemek mümkün olacaktır. Ardından asıl sorulacak sorulara geçilebilir. Belirlenen doğru cevap grafiği yardımıyla, verilen cevaplar esnasındaki bakış açısının tespiti ile değerlendirme yapılabilir.
Hafıza beynin sol yarısı tarafından yönetildiğinden, kişinin hafızasında mevcut bilgilere ulaşmak için bakışlarının sol üste, ancak gerçek olmayan bir imge ya da konu sorulduğunda gözlerin sağa kaydığı görülecektir.67 Sağ elini kullanan kişiler için görsel anılara erişim gözlerin sol üst köşeye kaymasıyla gerçekleşirken, solaklar için bunun tam tersi geçerlidir, gözler sağ üst köşeye kayar. Sağ elini kullanan biri, bir imge ya da olgu yaratmak için çabaladığında gözleri sağ üst köşeye kayar. Aynı durumda solakların gözleri de sol üst köşeye kayar.68
Göz teması güçlü bir araçtır. Az kullanıldığında, sinirli, gergin, güvenilmez, endişeli; çok fazla kullanıldığında ise, güçlü, saldırgan, ısrarcı bir görüntü oluşabilir. İnsanların gözüne bakmak nefes almaya benzer, farkında olmadan gerçekleşir. Bu konuya aşırı hassasiyet gösterilir ya da yoğunlaşılırsa, göz temasını sürdürmek zorlaşacaktır.69
Göz temasının varlığı, trafikte karşıdan karşıya geçerken iki insan arasındaki küçük çarpışmalarda muhtemel gerginliklerin yaşanmasına engel olurken, araç sürücüleri arasında yaşanan gerginlikler, göz temasının az olması ya da yokluğu nedeniyle, beklenmedik şekilde sonuçlanabilmektedir.
İletişimde sadece bakış açısı ile sonuca gitmek yeterli değildir. Diğer beden dili sinyalleri ile oluşan kanaatlerin desteklenmesi gerekir. Ancak kişinin bakış açısındaki değişim, kişiden gelen diğer sinyallerin dikkate alınmasını sağlayacaktır. El sıkışmada ya da gülümsemede olduğu gibi, göz teması da karşıdaki kişinin durumuyla paralel değişiklik gösterecektir.
Göz göze bakışmak, beden diline ilişkin diğer sinyallerde olduğu gibi kültürlerarası farklılıklar gösterebilir. Örneğin, Japonlar bizim kültürümüze yakın olarak, genellikle göz göze bakmazlar, ancak Amerikalılar konuşurken daha çok göz göze iletişim kurarlar. Göz göze gelmenin de ölçüsü olmalı, aşırıya kaçılmamalıdır. Sivri bakışlarla göz teması da rahatsız edici olabilecektir.
Gözleri kırpıştırmak, yaşanılan bir gerilim veya endişenin ya da saklanmak istenen bir ayrıntının işareti olabilir. Karşısındaki konuşurken gözlerini elleriyle kapayan kişi söylenenleri dinlemiyor demektir. Ortamdan sıkılan kişinin konuşmaya son vermek ya da bir ayrıntıyı saklamak istercesine elleriyle ağzını kapatmasında olduğu gibi, kulaklarını kapatamayacağı için gözlerini kapatmaktadır.
Yalan söyleme esnasında genellikle göz göze gelinmekten kaçınılır. Darwin’e göre, göz temasından kaçınılması, insanın başkaları tarafından gözlemlendiğini görmemek için başvurduğu bir yoldur.70 Ancak bazıları bu ayrıntıyı bildiğinden, samimi bir hava yaratmak için sürekli gözün içine bakabilir. Yine de yalan söyleyen kişinin göz bebeklerinde değişim olacaktır. Göz bebekleri, sevinçli bir olay karşısında genişler, hoşlanılmayan bir durum oluştuğunda tersine bir değişim gösterir. Konuşma esnasında verilen tepkilere paralel, göz bebeklerindeki hareketlilik izlenerek sonuçlar çıkarmak mümkündür. Belirli oranlarda göz bebeklerinin oynaması normaldir. Ancak yine de hareketlerin seyrini değerlendirerek sonuçlar çıkarılabilir. Konuşmanın içeriği ile beden dili mesajının bütünlük taşıdığı ve ahenk içerisinde olduğu gözlemlenebilir. Kişi konuşmasını kontrol edebilecek, ancak beden diline ilişkin mesajının nasıl göründüğünü aynı kolaylıkla denetleyemeyecektir.
Kişi yabancı da olsa, farklı bir dili konuşuyor da olsa, beden diline ilişkin mesajları yorumlamak ve genel sonuçlara ulaşmak çok zor değildir.
İnsan karşısındakinin gözlerini, bakışlarını göremediğinde kişi ile iletişim zayıf olacaktır. Koruma hizmeti yapanların özellikle güneş gözlüğü kullanması, göz teması sağlamadan çevreyi inceleme açısından güvenli bir yöntemdir. Korumaların görev esnasında gözlük kullanması, iletişimi belirsizleştirmektedir.
Ancak, göz temasının azlığı halkla ilişkiler açısından olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Ülkemizdeki güvenlik personeli bu ayrıntıya önem verecek şekilde, özellikle yabancı ülkelerde görev yaparken, yerel halk ile ilişki kurduğunda güneş gözlüğü kullanımı konusunda duyarlı davranmaktadır.
Göz ile beyin arasındaki sinirlerin kulak ile beyin arasındaki sinir hatlarından yaklaşık 20 kat daha güçlü olması, dünyanın “görsel yoğunluk” olarak algılanmasına neden olmaktadır. Bu nedenledir ki, yeni tanışılan kişinin genellikle yüzü isminden daha kolay hatırlanır.71
İnsan gözü geliştirilebilen bir hassasiyete sahiptir. Saniyenin 1/100 oranında bir hızla görüntüleri algılayıp yorumlamaktadır. Bu algılama bazen yukarıda ifade edildiği biçimde çok kısa süreli bir mimik ya da reklamlarda verilmeye çalışılan bilinçaltına yönelik bir mesaj olabilir. Bilimsel incelemelere de konu olan bu yöntem, İkinci Dünya savaşı sırasında İngilizler tarafından Alman uçaklarını uzaktan fark etme amacıyla kullanılmıştır. Takistoskop (Tachistoscope) isimli alet ile gözün görme hızı geliştirilmeye çalışılmış ve bu sayede olumlu sonuçlar alınmıştır.72 Gözün beden dili sinyallerini algılaması açısından düşünüldüğünde, görünenden daha fazlasının algılandığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Bu görüntüler hafızaya kaydedildiğinden, kişinin iletişim anındaki tutum ve davranışlarını etkileyecek, sürecin devamı bakımından belirleyici bir unsur olacaktır.
Gözler hassas bir yapıya sahiptir. Gözlerin kırpılmasını sağlayan kas insan bedenindeki en hızlı kastır, saniyede beş kez harekete geçebilir. Bir erkek günde ortalama 15 bin kez göz kırparken, kadınlarda bu sayı yaklaşık olarak erkeklerin iki katına yakındır.73
Gözbebeklerinin Etkisi
Chicago Üniversitesi’nden psikoloji Profesörü Dr. Eckhard H. Hess kadınların göz bebeği boyutunun erkekler üzerinde değişik etkiler yaptığı hakkında geçerli kanıtlar buldu.74 Yaptığı bir deneyde güzel bir kadının iki fotoğrafını bir grup erkeğe gösterdi. Fotoğraflar birbirinin aynısıydı, ancak bir tanesinde kadının göz bebekleri rötuşlanarak büyütülmüş, ötekinde ise küçültülmüştü.
Erkeklerin tepkisi ilginçti. Hiçbiri göz bebekleri arasındaki farkı anlamadı fakat hepsi de büyük göz bebekli kadını daha kadınsı ve daha güzel olarak tanımladı. Aynı kadının göz bebekleri küçültülmüş resmine baktıklarında ise onun katı, bencil ya da soğuk bir kadın olduğunu söylediler. Fotoğrafı gösterilen kadın mavi gözlü olduğunda deneyin sonuçları daha da belirgin oluyordu. Anlaşılan göz bebekleri büyük ve renkli olan kadınlar erkeklere daha çekici geliyor; kadının diğer fiziksel özellikleri o kadar önemli olmuyordu.
Yapılan araştırmalara göre gençlerin göz bebekleri yaşlılara oranla daha büyüktür. Bu durum, genç insanların fiziksel açıdan yaşlılardan daha çekici olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.
Çocukların ve genellikle yetişkinlerin de severek, ilgiyle izlediği çizgi film karakterlerinde de kahramanlar iri gözlüdür. Son dönemde Japonların yoğun katkısı ile hazırlanan çizgi filmler, her yaştan insanı etkileyebilecek kadar kapsamlı hazırlanmaktadır. Ancak sadece Japonlar tarafından değil, diğerleri tarafından yapılan çizgi filmlerin kahramanlarında da gözler iri olarak çizilmektedir. Böylelikle kahramanlara, etkileyici ve daha dikkat çekici bir görünüm kazandırılmaktadır.
Göz bebeklerinin (pupil) ışık şiddetine göre de değiştiği bilenen bir gerçektir; karanlıkta büyürler, ışıkta küçülürler. Araştırmacılar, göz bebeklerinin büyüklüğü ile “ilgi duyma” arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu da düşünüyorlar. İlgi yoğunlaştıkça göz bebekleri büyümektedir. Çocuklar etraflarındaki dünyada neler olup bittiği konusunda çok ilgili ve meraklı olduklarından yetişkinlerden daha büyük göz bebeklerine sahiptirler. Gözbebeklerinin büyüklüğü yüzün bütün ifadesini etkilemektedir. Gözlerin iri olması çekiciliği artırdığı gibi, iri göz bebeği de daha ilgili ve çekici görünmenin bir aracı olarak kabul edildiğinden olmalı ki, insanlar eskiden “belladonna” adlı bir bitkinin suyunu göz bebeklerini büyütmesi için damlatırlardı.75
Göz bebekleri, kişinin duyduklarına ve gördüklerine yönelik ilgisinin açık göstergelerinden birisidir.76 Gözbebeğinin büyüklüğü bakan kişinin baktığına ilgi duyup duymadığını belirtir. Süpermarketlere yerleştirilen kameralar, müşterilerin hangi malların önünden geçerken gözbebeklerinin açıldığını filme alır. Bu teknik, reklamcıların ve satıcıların üzerinde önemle durdukları bulguların toplanmasına yardımcı olmaktadır.77
Göz bebeklerinin büyümesine ilişkin başlıca sebepler; az ışık, cinsel ilgi, gerçek bir ilgi yoğunluğu, dürüstlük, rahatlık sayılabilir. Küçük göz bebeklerine ilişkin olarak; fazla ışık, ilgi azlığı, güvensizlik, yorgunluk, stres ve üzüntülü ruh hali neden olarak sayılabilir. Ortamdaki ışık durumuna bağlı olarak kişinin ruh halinde yaşanan değişim de gözbebeklerinin küçülüp büyümesine neden olmaktadır.
Eski Çin’de, gözlüğün ilk kez kullanıldığı dönemlerde, tüccarlar karşılarındaki insanların kendi gözbebeklerinin boyutlarını görmesini engellemek amacıyla, gözlük camlarının ortasına koyu renk bir kristal koyarlardı.78
Gözbebeklerinin görünümü hakkında bir başka önemli ayrıntı ise, gözün beyaz kısmına ilişkin olanıdır. Gözün beyaz bölgesinin daha çok göründüğü göz şekli, Japonca “üç boş alan” “three areas empty” anlamına gelen (san-paku) olarak tanımlanmaktadır.79 San-paku görünüm kronik yorgunluk, düşük cinsel canlılık, doğal reaksiyon ve dikkat zayıflığı, uyku bozukluğu, huysuzluk belirtisi olarak yorumlanmaktadır.80
Uzun ve sağlıklı yaşam “macrobiotics” kavramını ortaya atan George Oshawa, New York’ta yayınlanan makalesinde “san-paku” konusunda değerlendirmelerde bulunmuştur.
Hayatlarını incelediği bir çok ünlü kişinin yaşamında karşılaştığı olayları san-paku kavramıyla ilişkilendirmiştir. Ünlülerin aşırı yorgunluklarla geçen düzensiz ve dengesiz yaşantılarının geçici olarak san-paku görünüme neden olduğunu ifade etmektedir. Bu yorgunluklar sağlıksız yöntemlerle bastırılmaya çalışıldığında kalıcı sorunlara neden olmaktadır. Birey, bu şartlar altında açık, doğru ve çabuk karar verme ve davranma yeteneğinden mahrum kalmaktadır. Bu durum sadece kişinin sağlığı açısından değil, sosyal yaşantı ve ilişkiler açısından da olumsuzluklara neden olmaktadır.
Japon tarihinde çok özel yerleri olan Samurai savaşçılarının, mücadele öncesinde bu ayrıntıya fazlasıyla önem verdiklerini ortaya koymaktadır. San-paku göz durumu reflekslerde yavaşlamaya neden olduğundan, savaşçılar rakiplerinin göz durumlarını incelemek suretiyle taktik yöntem geliştirmişlerdir.
San-paku göz şekli açısından beyaz kısmın altta kalması durumunda muhakeme yeteneğinde yavaşlama yaşandığı gibi, beyaz kısmın pupilin üst kısmında meydana gelmesi durumunda saldırganlıktan bahsetmek mümkün olmaktadır.
Jestler -El ve Kol Hareketleri
İnsanlar konuşma esnasında el ve kol hareketlerinden faydalanmak suretiyle anlamı güçlendirmeye ve desteklemeye çalışırlar. Bu hareketlerin çoğunlukla özel bir anlamı yoktur. Ancak bu hareketlerin ne sıklıkla yapıldığına, zamanlamasına ve odaklandığı alana dikkat edilmelidir. Özellikle konuşma esnasında anlatılmak istenen konuyu desteklemek amacıyla el ve kol hareketlerinden faydalanılır.
Bazı insanlar, bu hareketler yapılmaksızın konuşmanın çok zor olduğunu düşünse de, liderlerin halk önünde yaptıkları tarihi konuşmalara dikkat edildiğinde, el-kol hareketlerinin ne kadar sıkça kullanıldığı ve önemli olduğu görülecektir.
Ellerin dört temel bölgesi vardır; parmak, avuç içi, kenarı ve üstü. Kollar ve eller ifade yansıtmada hem sıralama hem de zenginlik olarak yüzden sonra gelmektedir. Ancak eller de en az bakışlar kadar anlatım gücüne sahiptir.81 Ellerin hareketinden bir kişinin nasıl davranacağını kestirmek mümkündür. Eller hem karmaşık hem de en çok duygu ifade eden organlardır.
Avuç içini göstermek, dostça, barışçıl bir yaklaşımdır. Tarihçiler bunun toplantıya silahsız geldiklerini gösteren insanlardan kaynaklandığını iddia etmektedir.82 Kenar bölgesi, harekete keskin ve sert bir anlam verir.
Elin değişik şekillerde kullanılması ile anlamlar üretilirken, yumruk şeklinde kullanılması en etkili olanıdır. Elin üstü dışa gelecek biçimde ve kenar bölgesi savrularak yapılan hareketler reddetmeyi simgeler. Elin tersi, avuç içinin tersine, olumsuz, saldırgan ve düşmanca tavırları çağrıştırır. Avuç içinde bir kucaklama ve kabul etme duygusu vardır. Avuçlarını açarak konuşan birinin karşısındakilere iletişim, uzlaşma ve anlaşma çağrısı yaptığı ve saygı duyduğu düşünülür.83
Duygusal jestlerin çoğu kendine dokunmak şeklinde iken, başkalarına karşı olan duygu ve tavrı gösteren jestler karşıdaki kişinin vücuduna yöneliktir. Bu nedenle kolların göğüs üzerinde birleştirilmesi kapanma, kolların dengeli biçimde karşıdakine uzanması ilgi ve içtenlik olarak yorumlanabilir. Başkalarını taklit etmek amacıyla genellikle ve yoğun olarak jestlerden yararlanılır.
Ellerin parmak uçları titizlikle birleştirilerek yapılan “çatı” hareketi belirgin bir konuda ilgi ve dikkatin yoğunlaşmasını, konuya hakimiyeti ifade ederken, parmakların iç içe geçmesi ilginin dağıldığına veya yaşanan bir olumsuzluğun gizlenmeye çalışıldığına işaret etmektedir. Ellerin kenetlendiği hareketin ağız kapatılarak yapılması, yaşanan endişenin de bir göstergesidir.
Ellerin karşıdakine yöneldiğinde avuç içi dışarıda olması davetkar ve samimi bir ifade olarak algılanabileceği gibi, avuç içinin yere bakması, temkinli, mesafeli ve uzak durmayı tercih eder bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ellerin “itme jesti” uygulaması da yaygın bir davranış biçimidir. Basit anlamda kişinin nesneyi itmesi olarak değil, beklenmedik bir durumla karşılaşma, görev ya da sorumluluğu üstlenmede isteksizlik durumlarında, hissedilen memnuniyetsizlik ifadesi olarak, kişinin önünde duran eşyayı -fincan, sigara paketi, dosya- karşı tarafa doğru itmesidir.84
Üst kolu bedenine yakın tutan tüm toplumlarda iş alt kol ve ellere yüklenmektedir. Üst kolun bedene bitişik durmasıyla oluşan katı duruş, yaşamı kısıtladığı gibi, iletişimi de güçleştirir. Kol duruşuna ilişkin kişisel nüanslardan da bahsetmek mümkündür. Sol kolunu kapalı tutanlar, ifadelerinde ve duygu alış verişinde sınırlı bir tavır sergilemektedirler. Sağ kolun kapalı tutulması ise, özellikle pazarlıklarda karar verme güçlüğüne işaret etmektedir.85
Kolların göğüs hizasında birleştirildiği klasik kol kavuşturma hareketi günlük yaşamda en çok uygulanan ve fakat yorumlamada en çok yanıltan hareketlerin başında gelmektedir. Savunmaya geçme, olumsuz bakış açısı, karşısındakine tavır alma, engel oluşturma isteği olarak yorumlanan bu davranış bazen sadece ortamdan da kaynaklanabilmektedir -üşüme, yorgunluk gibi-. Bu konuda ilginç değerlendirmelerden birisi de, bu davranışın yerine geçebilecek özelliklerin ortaya çıkmasıdır.
Silah taşıyan veya çelik yelek gibi koruyucu aksesuarlar taşıyan kişilerin silah veya aksesuarları yeterince vücut koruması sağladığından savunmaya geçerek kol kavuşturma hareketini yaptıkları nadiren görülmektedir. Örneğin, silah taşıyan polisler nöbet bekledikleri durum haricinde kollarını çok ender kavuştururlar ve bu durumda da durdukları yerden geçilmeyeceğini göstermek için yumrukları sıkılı konumda dururlar.86 Aynı mesajı içeren benzer hareket ise, ellerin belin arka kısmında birleştirilerek yapılmasıdır. Elleri arkada birleştiren kişi, karın, göğüs gibi zayıf bölgelerini açıkta bırakacak kadar kendisini güvende hisseder. Buna karşılık elin diğer bileğin alt veya yukarı noktasından tutulması, yaşanan bir gerginliğin ve kendini kontrol etme ihtiyacının bir göstergesidir.87
Hareketlerin, diğer beden dili sinyallerinde olduğu gibi, taşıdıkları anlamlara standart kazandırmak zordur. Bir kişi yoğun olarak saçını sıvazlayabilir, bu durum normal bir alışkanlık olabilir. Bir diğeri bu davranışı nadiren yapıyorken yoğunluk yaşanıyorsa izlenmesinde fayda vardır, bir gerginlik yaşıyor olabilir. Bu hareketlerin, ancak diğer sinyaller ile bütünlük içerisinde ve nasıl bir model üzerinde geliştiğinin izlenmesi durumunda sonuç çıkarmak mümkün olacaktır. Kişi kendi el-kol hareketlerini ve anlamlarını hiç sorgulamadan doğal olarak değerlendirir. Aynı kişi kendi hareketlerini bir ekranda seyretme imkanı bulsa, yaptığı bir çok hareketin farkında bile olmadığını anlayacaktır. Bu farklılık bireylerin karşısındakinin hareketlerine yüklediği anlamlarda da görülecektir. Kişi kendi hareketlerine ilişkin sürekli bir gözlem ve değerlendirme imkanına sahip olmadığından, ilişkide sürekli olarak karşısındakinin davranışlarını referans almaktadır. Kültürlerarası özelliklerden kaynaklanan el ve kol hareketlerine yüklenen farklı anlamlar nedeniyle günlük iletişimde beklenmedik sonuçlar yaşanabilecektir. Örneğin; bizim kültürümüzde pek bir anlam ifade etmeyen, elin üst kısmını çene altına koyarak parmakları aşağı yukarı hareket ettirmek (Şekil-I), Suudi Arabistan’da kişinin yaşlı olduğunu göstermek için; elin karın hizasında yatay biçimde ileri geri hareketi (Şekil-II) İtalya’da acıkmak anlamında, Fransa’da kemer ya da bir şey yok (nothing more there) anlamında kullanılmaktadır.88
Bir başka açıdan bakıldığında; söylenenlerin doğruluğunda ısrar etmek amacıyla halk arasında “iki gözüm kör olsun” sözü sıkça kullanılırken, aynı sözlerin beden dili ifadesi olan, iki parmağın gözün üzerinde tutulması Hollanda’da günlük hayatta kullanılmaktadır. Aynı anlamı taşımasına rağmen, kendi kültürümüzde bu hareketi tanımlamak zor olacaktır(Şekil-III). Japonya da baş parmağın gösterilerek yapıldığı hareket(Şekil-IV), baş parmağın diğer parmaklara, özellikle serçe parmağa göre daha iri ve kalın olması nedeniyle; arkadaşın, eşin, müşterinin ya da şefin cinsiyet farkını tanımlarken “erkek” olduğunu belirtmek için kullanılmaktadır. Serçe parmak ise daha ince ve narin olduğundan “bayan” anlamı taşımaktadır.89 Oysa, aynı işaret bir çok kültürde yaygın olarak “Okey”, “işler yolunda” anlamında kullanılır.(Şekil-V)
İşlerin yolunda gittiğini ifade eden bu hareket, aslında bir yanlış anlaşılma sonucunda ortaya çıkmıştır. Roma Kolezyumlarında (gladyatör dövüşleri yapılmış olan mekan) gladyatörleri izleyen seyirciler dövüşçüyü galibiyetinden dolayı övmek istediklerinde, baş parmaklarını avuç içine alıp, avuçlarını yukarı kaldırırlardı. Buna karşılık, bir müsabakayı kaybeden gladyatör için baş parmaklarını kaldırıp yumruklarını gösteriyorlardı. Buradaki baş parmak bir “kılıç” sembolü olarak, hareket ettirilerek, müsabakayı kaybeden gladyatörün kılıç darbeleri ile öldürülmesini ifade ediyordu.
Baş parmağın diğer dört parmakla birleştirerek yapılan küçük bir daire işareti(Şekil-VI); Amerika Birleşik Devletleri’nde “OK” “işler yolunda” anlamında kullanılır. Oysa, Brezilya’da hakaret anlamına gelmektedir. Japonya’da para, Fransa’da ise “0” anlamında kullanılmaktadır.90
H
alk arasında çok yaygın olarak kullanılan ve kötülüklerden korunma anlamında tahtaya vurma hareketine diğer kültürlerde de rastlamak mümkündür (Şekil-VII).91
Geleneksel olarak sağ elin parmak boğumları kullanılsa da, şimdilerde birçok insan bu davranışı sadece parmak uçlarıyla gerçekleştirmektedir ve hangi elin kullanılacak oluşu tamamen kişinin tercihi ile ilgilidir. Genellikle bu hareket ile birlikte “tahtaya vurun”, “dağlara taşlara”, “şeytan kulağına kurşun” denir.
Bu davranışın ortaya çıkışı; bir kısım insanların ağaçlara taptıkları zamanlara kadar uzanmaktadır. O zamanlar insanlar ağaçların ruhlarını yatıştırmak veya rahatlatmak için kutsal saydıkları meşe ağacına dokunurlardı. Ulu meşe ağacı köklerinin ruhlar alemine uzandığını sanılırdı. (Bu gelenek biçimi Hıristiyan aleminde değişikliğe uğramış ve insanlar manevi sığınma talebi için kutsal Haça temas etmeye başlamışlardır).
Şimdilerde insanlar bu eylemi gerçekleştirirken ağaç ayırımı yapmamaktadırlar. Ancak bu işi gerçek anlamda ciddiye alanlar ağacın doğal ortamdan gelme ve özellikle de meşe olmasına dikkat ederler. Eskilerde insanlar hayırlı bir işi veya şanslı bir anı dillendirdiklerinde kötü ruhların ortaya çıktıklarına inanırlardı. İstenmeyen bu durumu bertaraf etmek için de bu hareketi yaparlardı. Çünkü inanışa göre kötü ruhlar, bir kimsenin kendi bahtını dillendirdiğini duyduklarında onu kıskanırlar ve engellemeye çalışırlardı.
Akılcılığın hakim olduğu ve batıl inancın hemen hemen hiç olmadığı günümüzde bile insanlar, bu tür konularda az da olsa çekingenliklerini ortaya koyarlar. Mesela bir kimse “bu arabayla hiç arıza yaşamadım” dediğinde kötü kader ile karşılaşmamak için; plastik ve metaller arasında vurmak için bir tahta arar. Winston Churchill’in bir defasında “ben her zaman bir ağaç parçacığının yakınında bulunmaya çalışırım” dediği söylenmektedir.
Kullanıldığı ülkeler çok yaygındır. Özellikle de Britanya adalarında kullanılır. Hollanda’da insanlar masanın üst kısmını değil alt kısmını tıklarlar. Çünkü tahtanın alt kısmı doğallığını korumaktadır. Bazı yörelerde ağaç yerine metale de dokunulur. Metal kıymetlidir ve güce karşı durabilir.
Yaygın olarak yapılan bir diğer işaret ise “zafer işaretidir”. Görsel iletişim başlığı altındaki bölüm içerisinde zafer işaretine ilişkin bazı ayrıntılar aktarılmıştır. Ancak uygulama alanında bazı farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır. “V” işareti yapılırken parmakların içe ve dışa dönük oluşuna göre değişik anlamlar ortaya çıkmaktadır.
Avuç içi dışarı bakacak şekilde işaret parmağı ve ortaparmak “V” haline getirilerek yapıldığında (Şekil-VII), galibiyet, zafer, başarı anlamında kullanılmaktadır.92
Alışılmışın dışında, bu hareketin meydana geliş tarihi tam olarak bilinmemektedir. “Victory” (galibiyet-zafer) anlamına gelen ”V” işareti 14 Ocak 1941 yılında Victor De Lavelaye adında Belçikalı bir avukat tarafından ortaya atılmıştır. Savaş yıllarında bu şahıs bir radyo programına katılmış ve bu işareti Nazi karşıtı bir propaganda sembolü olarak kullanmıştır. Winston Churchill bu fikri çok beğenmiş ve bu işareti halk içinde kullanmaya başlamıştır. Churchill bu sembolü kişisel amblem olarak savaş sonrasında da kullanmayı sürdürmüştür. Sonrasında bu hareket her türden askeri, politik, spor ve kişisel galibiyetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Britanya kökenlidir ancak tüm dünyada yaygındır.
Avuç içi içe bakacak şekilde işaret parmağı ve orta parmak “V” haline getirilerek (Şekil-VIII) aynı hareketin yapılması durumunda daha değişik anlamlar ortaya çıkmaktadır. Büyük Britanya’dan yayılan bu hakaret biçimi “Victory” (galibiyet-zafer) ifade eden “V” işaretine çok benzediği için yabancılar tarafından genellikle karıştırılmaktadır. Ancak İngilizler bu harekette avuç içinin yönü konusunda çok nettirler. Zira bu hareketi yapan kişi avuç içini kendi yönüne çevirdiğinde aniden “zafer” işaretinden farklı olarak yanlış anlaşılmalara neden olabilir.93
Britanya adaları ile sınırlı kalmış olsa da, bu sembolün tarihten gelme bir açıklaması da mevcuttur. İngilizlerin Normandiya topraklarındaki verimli bölgeleri ele geçirmek için başlattıkları istila tehdidine (yüzyıl savaşları 1337-1453) karşılık Normandiyalılar İngiliz okçularına şu tehdidi savuruyorlardı; “savaşı kazanırsak, bütün İngiliz okçularının ok atan parmaklarını (işaret ve orta parmak) koparacağız ki, bir daha Fransızlara ok atamasın!”. Bundan dolayı o dönemlerde İngilizler herhangi bir savaştan mutlak galip çıktıklarında, mağlup ettikleri Fransızları anmak için ok tutan parmaklarını doğrulturlardı. Hikayenin sadece İngiltere'de kullanıldığı düşünüldüğünde, “V” sembolünün gerçekten ilk olarak bu şekilde ortaya çıktığı görüşü kabul edilebilir görülmektedir.
Kişinin kol duruşu konuya yaklaşımına dair izler taşır. Kolların kavuşturulması, diğer hareketlerle de birleştirildiğinde tavır alma veya karşı duruş olarak değerlendirilebilir. Ancak önemli olan, bu hareketin diğer sinyaller ile desteklenmesi gerektiği ve çoğu insanın bu davranışı rahatlama amacıyla kullanıyor olmasıdır. Eller ve kollar yanda dimdik bir duruş genellikle kendine güven ve rahatlık belirtisidir. Kişinin hareketlerini analiz etmenin en uygun yolu, bunların ne kadar sıklıkla tekrarlandığını ve diğer hareketler ile nasıl birleştiğini gözlemlemektir.
Karşısındakinin görüşlerini onaylamayan bir kişiyi, sözleri kadar, hareketlerinden de anlamak mümkün olabilir. Başkalarının düşünce veya davranışlarını onaylamadığını bildirmekten çekindiği durumlarda, kişinin yapmayı tercih ettiği hareketlere “yerine koyma hareketi” denir.94 Bunlar arasında kıyafetlerin üzerinden hayali pamukçukların toplanması, gömlek yaka veya kollarının düzeltilmesi, imkan olduğunda kalem, çakmak gibi materyallerle ilgilenilmesi bulunmaktadır. Bu davranışlar sergilendiğinde kişi bakışlarını diğer insanlardan kaçırır ve çoğunlukla yere bakar. Sözlü olarak her konuda hem fikir olunduğu belirtilse de, ortamdan kaynaklanan hoşnutsuzluk açıkça anlaşılacaktır.
Gövde-Duruş ve Ayaklar
Göğsümüzün odak noktası, beden dilinin ifade merkezi olarak kabul edilmektedir. Merkez olarak kabul edilen gövdenin göğüs hizasında kalan nokta, en güvenli ve önemli bir vücut göstergesidir. Aynı zamanda, kişinin kendisi ve çevresindekiler hakkında ne düşündüğünü apaçık ortaya koyan bir kilit konumundadır.95
Duruş, beden dilinin temel parçalarından birisidir. Bakıldığında kişinin genel ruh haline ilişkin bilgiler verir. Gerek yüz yüze görüşme esnasında gerekse uzaktan izlenildiğinde vücudun duruş şekline ve özelliklerine göre; saldırgan, kaygılı, kendini beğenmiş, düşünceli, heyecanlı, sakin bir görüntü tanımlaması yapılabilmektedir.
İnsanlar genellikle gergin olduklarında omuzları kalkık, psikolojik olarak rahatladıklarında ise omuzları düşük bir duruş sergilerler.96 Başın öne düşük görüntüsü, şüphe, yenik düşme, küçük görme, doyumsuzluk, korku ve güvensizliğin bir göstergesi olabilir. Kişinin duruma ne derece hakim olduğunu, memnuniyetini, isteksizlik ve gerilim hissini anlayabilmek için, omuzların ve başın pozisyonunu, birlikte değerlendirmek gerekir.
Koltuğuna gömülmüş, elleri ensesinde rahat bir oturuş biçimi sergileyen bir kişinin ikna edilmesi hem zor hem de iletişime kapalı bir özellik taşımaktadır. Özellikle görev yerlerindeki duruşları kişilerin ilgisini gösteren en önemli mesajlardandır. Kişilerin duruşlarına bakıldığında göreve karşı duyarlı olup olmadığı rahatlıkla anlaşılacaktır. Bir çalışanın hizmet verdiği alandaki duruşu, göreve olan ilgisi kadar, kurumsal temsil açısından da önemli bir göstergedir. Ayak ayak üstüne atılarak aynı anda kolların göğüs bölgesinde kavuşturulması kendine güvenen bir görüntü verse de, bir satıcının aynı şekilde duruşu, müşteri üzerinde olumsuz sonuç doğuracaktır.
Beden duruşu kişinin hem kendi duygusal durumunu97 hem de karşısındakini etkiler. Konuya ilgili duyduğunu göstermek amacıyla kullanıldığı gibi, söylenenlerle farklı görüşte olduğunu belirtmek için de kullanılabilir. Konuşmacıya eğilerek, elin çenede tutulması ilgili bir duruşun, geriye çekilerek kolların göğüste tutulması, farklı noktalara bakışların yoğunlaşması konuya ilgisizliğin ya da farklı bir bakış açısına sahip olunduğunun ipucudur.
Kişinin kalabalık içerisindeki davranışı dikkat çekmekten uzak bir özellik taşır. İnsanlarla birlikte hareket edilmeye çalışılır. Sıra dışı davranışlardan kaçınılarak, genel davranış ve hareket tarzına uygun hareket etme eğilimi gösterilir. Kalabalık içinde roller üstlenilmediğinden, beklenmedik olaylar karşısında davranışları kestirmek pek mümkün olmayacaktır.
İnsan, kendisine yakın bulduğu ya da kendi görüşüne yakın görüş belirten kişilere doğru başıyla hafifçe yakınlaşır ve bazen buna başın sallanması da eşlik edebilir, uzak bulduğu ya da kendisininkinden farklı görüşler belirten kişilerden başıyla hafifçe uzaklaşır. Bu küçücük hareket bile, insanın gerçek duygularını ortaya koyması açısından büyük önem taşır.
Duruşun anlam ve etkisinin belirlenebilmesi için, vücudun verdiği görünümün yanı sıra, nerede konumlandığının da değerlendirilmesi gerekir. Örnekler dikkate alındığında vücudun konumu açısından, gücün ve üstünlüğün bir simgesi olan “yükseklik”98 kavramının öne çıktığı görülmektedir. Mahkeme salonunda hakimin bulunduğu alan, bir spor müsabakasında birinci olan yarışmacının konumu diğerlerine göre yüksektedir. Yüksekte olmak kavramı, “gözü yükseklerde olmak”, “yukarıdan bakmak” gibi ifadelerde olduğu gibi günlük konuşma diline de girmiştir. Yükseklik kavramının tersine “aşağıda” olmak, daha çok içerik anlamında “alta düşmek”, “alttan almak” anlamında kullanılmaktadır.
Daha alçakta olmak hizmet etmenin, itaat etmenin bir işaretidir. Yukarıda olmaksa, emretmenin ve hizmet edilmenin. Eski çağlarda yenik düşen askerler, göğüs yüksekliğinde çatılan mızrakların yaptığı kemerin altından geçerek muzaffer komutanı selamlamaya zorlanırlardı. Eğilmeyi reddedenler, mızrağı göğüslerine geçmiş bulurlardı.99
Önemli savaşların sonrasında yapılan tarihi toplantılarda, uluslararası görüşmelerin yapıldığı yemekli ortamlarda ya da son derece sade bir şekilde aile içinde yemekte oturma düzeni, katılımcıların statü ve konumları hakkında ipuçları taşımaktadır. Bazı insanlar da oturdukları yer konusunda sabit fikirli davranırlar. Yer değiştirme imkanları olduğu halde, örneğin uzun süreli bir toplantıda bazı insanların sürekli aynı yerde oturduklarını gözlemlemek mümkündür. Bu eğilim disipline dayalı eğitim alan insanlarda daha yaygın görülmektedir.
Oturma şekli ve ayakların konumlanma biçimi, en az yürüyüş kadar mesaj içeriklidir. Oturma esnasında, ayakların öne uzatılması rahatlık ve rehaveti, sandalye altına alınması tedirginliği ve özellikle kollarla birlikte yapıldığında iletişime kapanma eğilimini, ayak ayak üstüne atılması ve gövdenin geriye alınması eleştirel yaklaşımı çağrıştırmaktadır.
Vücut konumu ile ilgili önemli ayrıntılardan birisi de yürüyüş biçimidir. Resmi kutlama törenlerinde yürüyüş düzeni ve şekillerine bakıldığında güç ve inisiyatifin kimde olduğu açıkça belli olacaktır. Yürüyüşüne bakılarak insanların ruh hali ve çevresindekilerle ilişkisi hakkında değerlendirme yapmak mümkündür. Toplumsal yaşamda ister aile içi ilişkilerde, ister geniş anlamda iş ve okul ortamında olsun yürüyüş biçimi statü belirleyici bir özelliğe de sahiptir. Yürüyüş biçimi, dokunmayla paralellik taşımaktadır. Önde yürüme ayrıcalığını kendinde bulan, dokunmayı da ilk başlatan olabilir.
Antiloplar, saldırgan hayvanlardan sürü halinde yaşamaları sayesinde kurtulurlar. Ancak Antilopların yaşamında önde yürümek yönlendirici bir etkiye sahip olduğundan, verimli bölgelere geçerken önde bulunan Antilopların yapacağı davranış, sürünün geleceğini belirlemede yaşamsal bir rol oynamaktadır. Sürü halinde olmalarıyla hayatta kalırken, sürünün önünde bulunan Antilopların davranışlarını sorgulamaksızın uyguladıklarından, yanlış bir hamle sonucu, azgın sularda yaşamları son bulabilmektedir.
Ayaklar baş kısmından uzakta kalması nedeniyle, konuşma derinleştiğinde bu bölgeye ilişkin ilgi azalmaktadır. Böylece ayaklar vücudun en gerçekçi uzvu olma özelliği taşımaktadır. Yüz ifadesi neyi sinyal verirse versin, ayakların bilinçsiz hareketi, kişinin gerçek ruh halini ortaya koyar.100
Ayakların aldığı pozisyonlara örnek bir diğer hareket şekli de, ayak bileklerinin kilitlenmesidir. Kol kavuşturma hareketinde olduğu gibi, savunmaya geçme olarak yorumlanabilir. Kollarla birlikte yapıldığında öncelikle bu duruşun çözülmesi gerekecektir. Ardından konuya devam edilmesi sonuca ulaşmak açısından önemlidir. Ayaklar sadece kişinin hangi yöne gitmek istediğini göstermekle kalmaz, aynı zamanda iletişim kurmak istediği, ilgi duyduğu kişiye yönelmek amacıyla ifade etmekte zorlandığı ya da gizlediği niyeti de gösterir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)